10 Nisan 2014 Perşembe

Musalla Taşı

"Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında" demiş Cahit Sıtkı o meşhur Otuz Beş Yaş Şiiri'nde...

Bu nereden mi aklıma geldi? İnanın ben de bilmiyorum sevgili okur. Bu sıralar aklıma olmadık şeyler geliyor. Mesela bugün dersteyken ölümümü düşündüm. Nasıl öleceğimden ziyade ben öldükten sonra olacakları düşündüm. Size de bunu düşünmenizi tavsiye ederim.Tut ki öldüm. Hemen başlayalım senaryoya.

Cesedimi morgun en soğuk köşelerinden birinden almaya geldiler. Sıcak elleriyle -büyük ihtimalle babam- morgun soğuğunun buram buram hissedildiği o kağıda imza attılar ve cesedimi hastaneden aldılar. Yolda pek vakit kaybetmezler bundan eminim. Çünkü böyle durumlarda acılarını hız yapmakla çıkarır bizimkiler, daha önce öyle olmuştu. Bir an önce eve yetiştirme çabası içinde olurlar.

Arabayı babam kullanır. Kardeşim de önde, babamın yanında oturur. Kimse konuşmaz ama ağlarlar. Sessiz ağlarlar... Arabanın içinde sadece motorun sesi duyulur. Ha bir de ağlamaktan akan burunlarını çekerken çıkan ses olur. Belli periyotlarla ellerinin tersiyle gözyaşlarını siler bizimkiler. Arabanın eve yaklaşmasını duyanlar feryat çığlıkları atmaya başlar. Ve annem...

Annem çok ağlar. Gözleri kıpkırmızı ve ağlamaktan şişmiştir. Belki de vücüdunda takat kalmamıştır, baygındır. Hayatta olan en büyük akrabam anneannem. Annem kadar o da ağlar. Böyle durumlarda bağırmaktan ve ağlamaktan sesi kısılır genelde. Yine öyle olur tahminimce. Teyzelerim... İkisi de çok sever beni. Onları görenler en çok onlar üzüldü sanır ama onlar böyle durumları abartmayı çok severler. Yine de çok üzgün olurlar. Babam...

Babam evden içeri girince önce anneme sarılır. Bir süre beraber ağlarlar. Babam duygusal adamdır. Daha sonraları gizli gizli ağlar. Kendini belli etmez, sesli ağlamaz. Evin tenha yerlerine gider. Kardeşlerim...

Kardeşlerimin ikisi de çok ağlar. Cesedimin başında birbirlerine sarılırlar. Sonra onlara annem ve babam da eşlik eder. Hepsi kenetlenip ağlarlar. Bizde aile yüce bir müessesedir. Böyle zamanlarda kenetlenmeyi iyi biliriz. Küçük kardeşim bana çok düşkündür. Büyük ihtimalle susmaz, sürekli ağlar.

Bizimkiler cenazeyi bekletmeyi pek sevmezler. Bir an önce toprağa verip cenazeyi rahat ettirme çabası içindedirler. Ben ölürsem gece ölürüm bence. O yüzden de namazım öğleye müteakip olur. Cenazemin öğle namazında kalkacağı bellidir ama yine de usulen ev halkına sorarlar. Annem cevap vermekle uğraşmaz, benim başımda gözyaşı dökmeye devam eder. Teyzelerim ısrar eder ikindi vakti kalksın diye ama nafile. Bizimkilerin mantığı bellidir.

Belediyenin gerekli yerleriyle görüşüp mezar kazdırma işlerini ayarlamaya gider yakın akrabalarımızdan biri. Mezarlıkta ailemize ait parsel var. Oradan bir yer gösterirler. Mezarımı geniş ve uzun kazsalar bari. Hem uzun boyluyum hem de dar yerlerde rahat edemem. Gerçi toprağa gömüldükten sonra ne kadar geniş kazıldığının önemi yok da olsun...

Yine yakın akrabalarımızdan biri çevredeki caminin imamlarına sala vermeleri için gider. Hocanın sala bittikten sonra nasıl anons edeceğini bildiren yazıyı hocalara bir bir dağıtır. Dönüşte de cenaze malzemeleri satan bir dükkana uğrayıp gereken levazımatı alırlar ve eve getirirler.

Caminin minarelerindeki hoparlörlerinin açılma sesinin duyulmasından hemen sonra hocanın sesi duyulur. İşte o an ev yangın yerine döner. Çünkü cenaze evlerinde ağlama sesinin, feryatların duyulduğu ikinci zaman bu zamandır. İlki cenazenin eve ilk geldiği andır. Bütün ev ahalisi hep bir ağızdan feryat eder. Hoca salayı bitirdikten sonra adımı anons etmeye başlayacağı vakit bir sessizlik olur. Anons dinlenir, bittikten sonra ağlama kaldığı yerden devam eder.

Salanın ardından çok geçmeden hoca eve gelir. Başsağlığı diler ve vazifesinin başına geçer. Belediyenin tahsis ettiği aracın içinde beni güzelce yıkar, paklar, defnedilmeye hazır hale getirir. Beni tabutun içine koyarlar ve meydanda duamı ederler. Sonra da doğruca caminin yolunu tutarlar. Başımda bekleyenler olur. Gelenlerin bir kısmı vakit namazını kılmak için camiye girer.

Bu sırada ben tahtımda saltanat sürmekteyim. Tahtım mermerden ve bu yüzden biraz soğuk. Ben ölürsem güzel bir havada ölürüm diye düşünüyorum sevgili okur. Çünkü güzel havaları önünden beri çok severim ve buna rağmen mermer güneşin sıcaklığına rağmen, ölümün soğukluğuna yenik düşeceğini tahmin ediyorum.

Namazın bitmesiyle beraber bütün cemaat dışarı hücum eder. Herkes sıralanır. Yaşlılar başlarındaki kasketleri ters çevirir. Sıra sıra saf tutarlar. Bu arada bizimkilerin yanına gelip başsağlığı dileyenler de olur. Saltanatımın son demleri, imamın caminin kapısından çıkıp, cenaze namazını anlatmasıyla son bulur. Tüm cemaat iki rekat namazımın kılıp, hakkını helal ettikten sonra beni omuzlarına alıp cenaze arabasına yüklerler. İstikamet mezarlık...

Cenaze arabasının arkasında çok araç olur. Kahvehanelerin önünden geçerken oyunlarını bırakıp ayağa kalkanlar olur. Çok ağır ilerler cenaze aracı. Nihayetinde son durağa varmış oluruz. Cenaze arabası mezarlığın kapısında durur ve cemaat beni tekrar omuzlarına alır. Yeni yatağıma kadar elden ele ilerlerim. Beni tabutumdan çıkarıp yeni yatağıma güzelce yatırırlar. Üstüme tahtaları döşerler. Herkes birer ikişer kürek toprak atar üstüme ve kürek elden ele dolaşır. İmam bu esnada duasını okur. Dua bitince herkes ruhuma bir fatiha okur ve yakınlarım -en başta babam sonra kardeşim olmak üzere- yan yana sıralanırlar. Cemaat teker teker bizimkilerin ellerini sıkıp başsağlığı diler. Bu fasıl bittikten sonra doğruca evin yolu tutulur.

Bu saatler çok hareketli geçer. Akşam bir anda oluverir. Hocalar tekrar eve gelir birer fasıl daha dua ederler, yemek yerler sonra yatsı namazını kıldırmak için camiye giderler. İlk hafta ev boş kalmaz. Akrabalar, komşular falan olur. Daha sonra millet yavaş yavaş elini ayağını çekince asıl yalnızlık o zaman başlar...

Sevgili okur, ben ölümümün bu kısmında üzülenleri sadece ailem ve akrabalarım olarak anlattım. Elbette ki onların haricinde ağlayacak, üzülecek çok insan vardır. Sizden istediğim de bu zaten. Arkanızdan kimlerin ağlayacağını düşünün. Timsah gözyaşları dökenler sayılmaz ama. Bunu düşünün ki bugünden sonra, en çok kimin ağlayacağını tahmin ettiğiniz insana daha iyi davranın. Sizi sevenlerin kıymetini ancak bu şekilde anlarsınız sevgili okur.

"Öleceğiz, ölümden bir şeyler umarak..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Blog'umun gizli bir günlük olmadığını bana ispatlamak için lütfen yorum yapın :)