30 Mart 2014 Pazar

Öylesine Bir Hikaye

Bursa'nın arka sokaklarındaki bir meyhaneden çıktım. Yağmur yağıyordu, paltomun yakalarını kaldırdım. Yağıyordu yağmur, ne yapmalıydım? Ana avrat küfrettim. Altıparmak'tan Heykel'e doğru yürüdüm. Aslında evimden çok uzaktaydım ama yürüdüm. Kaymakamlığın önündeki bir bankta oturan adamın yanına vardım.

- Hoşgeldin dedi adam. 

 - Aleykümselam dedim.

- Bak dedi, yağan yağmura bak! Bu mevsimde her zaman böyledir dedi Bursa. Sabahtan güneş gösterir, akşam kahpe bir kadın gibi yağmur yağdırır dedi. Olsun dedi, olsun be usta dedi. Benim bir evim var dedi. Bir karım iki de çocuğum dedi. Evin yoksa benimkini satayım dedi. Mis gibi küf kokar, rutubet kokar dedi. Açlık kokar, sefalet kokar dedi. Adam dedi, ben dinledim...

- Yok dedim. Param da yok, evim de yok dedim. Aslında bir evim var dedim. Ama benim değil, uzakta, çok uzakta dedim. Yeni ev arıyorsan benim evi vereyim dedim. Benim evim de mis kokar. Dert kokar, tasa kokar. Daha çok sigara kokar dedim. Bak dedim. Yaşamak ne güzel, ıslanmak dedim, güzel... Evine git, karının çocuklarının yanına git, ıslana ıslana git dedim. Ben dedim, adam dinledi...

- Yok dedi. Gitmeyeceğim.

- Ben gideceğim dedim. Evime değil ama, Heykel'e dedim. Selamlaştık gittim...

Heykel'de koca bir tiyatro var. Onun önünde durdum. Bir köpek vardı, yanına gittim.

- Bak dedim Çomar, baktı. Sen köpeksin, ben insanoğlu dedim. Yaratıldığımız günden beri sen dört ayak üstünde yürüdün, bana kulluk ettin, benden yemek bekledin verdim. Bazen de vermedim, gittin kendin buldun. Ama dedim, Aramızdaki tek fark benim iki ayağım var, senin dört. Aslında ikimizde köpeğiz dedim. Demin bir adamla tanıştım dedim. Parası yokmuş, fukaraymış. O da köpek dedim. O da üç kuruş için köpek gibi çalışıyor dedim. İşten atılmayayım diye üstlerinin köpekliğini yapıyor dedim. Ben dedim, Çomar dinledi...

- Ben dedim, Yeşil'e gideceğim dedim. Ses vermedi...

Yağmur biraz hafiflemişti, hafiflemişti yağmur. Kudretten bahseden tarihimizin, Bursa'da kendini belli ettiği sayılı mekanlardan birine, Yeşil'e varmıştım. Baktım, gençten bir çocuk gördüm, yanına gittim. Cigara çekiyordu çocuk.

- Afiyet olsun dedim. Cevap vermedi. Bir müddet sustu. Sonra:

- İnsan dedi bey amca, insan tütünün, esrarın bağımlısı olmaz dedi. İnsan huzurun, mutluluğun bağımlısıdır aslında dedi. Eğer bu ikisi yoksa, esrar olur, tütün olur dedi. Bak dedi Yeşil'i gösterdi. İşte dedi, elindeki kalın sarılmış cigarayı göstererek bunu burada içmemin nedeni, burada içince daha huzurlu oluyorum dedi. Çocuk dedi, ben dinledim...

- Bak delikanlı dedim. Baktı. Haklısın dedim. Başka bir şey diyemedim, haklıydı. İnsan en çok mutluluğun ve huzurun bağımlısıydı, doğruydu. Allah'a ısmarladık dedim gittim.

Yağmur bir daha ki kahpeliğine kadar ar, namus hırkasını giymişti, kesilmişti yağmur. Karayolu'na çıktım. Üst geçitten karşıya geçip ilk otobüs seferleri başlayıncaya kadar eve doğru yürüyecektim. Karşıya geçtim, yürümeye başladım. Sol kolumu çevirip saate bakacaktım. Gökyüzünde tabak gibi görünen ay, saatime yansıdı zor seçebildim. Tamı tamına 36 dakikadır yürüyordum. İleride bir kadın gördüm, yanına gittim.

- Hayırlı işler olsun dedim.

- İşler kesat dedi. Bu gece siftah bile yapamadım yakışıklı dedi. 

Uzunca bir müddet kocasına küfretti. Başka bir kadına kaçıp, çocuğuyla nikahlı karısını yüzüstü bırakıp gitmiş. Kadın fabrikada üç kuruş para kazanıp, geçimini sağlamaya çalışırken güzelliği başına bela olmuş. Adi patronu kadına tecavüz etmiş, adı da çıkınca kadıncağıza ne iş veren olmuş ne iki kelam hoş laf edeni kalmış. Çareyi toplumun kendine yapıştırdığı mesleği icra etmekte bulmuş.

- Orospuyum ben yakışıklı dedi. Benden uzak dur dedi. Mazallah benden namussuzluk bulaşır sana dedi. Bana da patronum olacak şerefsizden bulaştı dedi. En büyük hastalık dedi. Patronum benden daha namuslu dedi. Bana ondan geçti ama onun hamurunun mayası bu olmasına rağmen, o benden daha namuslu dedi. Orospu dedi, ben dinledim...

- Bak dedim. İşin dünyanın en eski mesleği dedim. Bir asker arkadaşım vardı, tarih öğretmeniydi, o demişti bunu dedim. Aslında insan orospu olmaz dedim. İnsan ikiyüzlü olur, aşağılık olur, riyakar olur dedim. Hayat orospu dedim, sistem orospu dedim. Sana orospu diyen, mahalle karıları, kahvede sabahtan akşama kadar oyun oynayan erkekler orospu dedim. İnsanın kanını emen bu kapitalist düzen orospu dedim, huzuru, mutluluğu bir insana çok gören hayat orospu dedim. Kula kulluk eden orospu dedim. Üzülme dedim. Ben dedim, orospu dinledi...

Tekrar hayırlı işler diledim, yoluma devam ettim. Uzunca bir süre saate bakmadan yürüdüm. Tan yerinin ağarmasını fırsat bilip, ekmeğinin peşine düşen insanların işkence saatleri yaklaşıyordu. Emindim ki evinden alelacele çıkıp, boyunlarına kumaştan zincirlerini geçiren memurlar evlerinden çıkmak üzereydiler. Otobüs seferleri başlamıştı. Evimin bulunduğu semte giden bir otobüse bindim. Evime vardığım gibi üstümü değiştirdim ve halihazırda beni bekleyen soğuk yatağıma girdim. Ben yazdım, okuyucum/okuyucularım okudu. Ben anlattım, onlar sabırla dinledi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Blog'umun gizli bir günlük olmadığını bana ispatlamak için lütfen yorum yapın :)